İstanbul, bir zamanlar hayallerin şehriydi. Şimdi ise sabahın köründe işe gitmek ve akşamın geç saatlerinde eve dönmek, nefes almak adeta bir lüks haline geldi. Trafik, hava kirliliği, yüksek hayat pahalılığı ve geçim derdi, İstanbul’u yaşanması zor bir şehir hâline getirdi. Okullardaki eğitim kalitesi, hastanelerdeki yoğunluk, tüm bunlar hayatı daha da zorlaştıran faktörler arasında.
Bireyler, büyük bir strese ve yorgunluğa dayalı yaşamlarını sürdürürken, bir yandan da huzurlu bir yaşamın hayalini kuruyorlar. Bu hayal, tıpkı bir zamanlar Almanya‘da gurbetçilik yapanların yaşadığı gibi, sadece bir arzu değil, bir kaçış yolu hâline gelmiş durumda.
Bugün, İstanbul’un karmaşasında sıkışıp kalan pek çok insanın hayali, Karadeniz, Ege ya da Akdeniz‘de huzur bulabileceği bir şehirde yaşamak. Trabzon’un serin yaylalarında sabahları uyanmak, Ayvalık’ta zeytin kokulu sokaklarda yürümek, Kaş’ta gökyüzüne karşı bir kahve içmek…
Allah herkese; gökyüzüne baktığında yıldızları tutabileceği kadar berrak, musluğu açtığında suyunu kana kana içebileceği kadar temiz, yürüyerek tüm resmi işlerini halledebileceği kadar kolay, kışın soba üzerinde kestane pişirebileceği kadar samimi, tereyağında kırılmış sapsarı organik yumurtayla ekmek banarak yiyebileceği kadar bereketli, ezanla, top sesiyle orucunu açabileceği kadar huzurlu bir şehirde yaşamayı nasip etsin.
Gerçek zenginlik, karmaşada kaybolmak değil, sadelikte huzuru bulmaktır.